31 Mart 2012 Cumartesi

KETENLİ KASABASI
Ketenli (Çalmanda) kasabası, Seydişehir’in doğusunda, Alacadağ’ın eteklerinde, tarihi Elvas Tepesi ve Asar Tepesi’nin arasında kalan ve bunlar arasından devamlı akan bir derenin-çayın geçtiği, soğuk su kaynaklarının çok olduğu, doğudan batıya, yukarıdan aşağıya, yani bir baştan diğer başına kadar tabii akustik yapısı ile çok iyi bir iletişim yankısı olan ve neredeyse herke-sin birbirini yakından duyabileceği nadir coğrafi yapı özelliğine sahip, şirin bir vadi içinde; Doğusunda Yaylacık-Nuzumla köyleri; Kuzeydoğusunda Mesudiye-Yanekin köyü; Güneyinde Karaviran Kasabası, Kuran köyü; Güneybatısında İncesu; Batısında Çat köyü ve Bostandere Kasabası ve Kuzeyinde Dikilitaş köyü ile çevrili olan; il merkezi Konya’ya 60 km, İlçesi Seydişehir’e 28 km.uzaklıkta bulunmaktadır. Beldemize ait konum koordinatları 37.31.37.43 N Kuzey paraleli 32.07.03.91 E Doğu Meridyeni coğrafi yerini göstermektedir.     

Tarihi gelişmelere ve ittifaki rivayetlere göre, Çalmanda, Anadolu Selçuklularının gelişme dönemlerinde, yaklaşık M:1100-1125 yılları arasında kurulmuş olabileceği; çünkü zamanın ilk Anadolu Selçuklu Sultanlarının yoğun davetleri üzerine, Ortaasya’daki Türk Boylarından kafileler halinde gelenleri, yöneticilerin, gelenlerin bilgi, savaş gücü kabiliyetleri de gözönünde bulundurularak bilinçli şekilde yeni yaşam yerleri olacak belde yurtlarına yönlendirilirken, birbirlerine yakın boyların kafileleri uygun görülen yer-leşim bölgelerine gönderilmişlerdir.

Bu gelen grupların, önce merkez Konya’nın yakın çevresindeki önemli yerlere iskan edilmesinden sonra, gittikçe daha geniş ve uzak coğrafi alanlara doğru sistemli bir şekilde gönderilerek, gelecekteki önemlerine binaen, bilhassa Konya’nın Kuzey-batı, Batı Ve Güneybatı yönleri arasındaki üçgen alan başta olmak üzere hem yaşam imkanı, hem de savunma ve daha ilerilere gidebilme stratejisi için belirlenmiş Roma kalıntısı eski yaşam merkezlerine veya toplu yaşama elverişli yeni yerleşim yerlerine gönderilmek sureti ile bu günkü Beyşehir, İsparta, Burdur, Denizli, İzmir, Uşak, Manisa, Balıkesir, Kütahya, Eskişehir, Bursa-İznik arasındaki İçanadolu ve en uç Batıanadolu, Marmara Bölgelerine kadar planlı şekilde dağıtılıp, yerleştirilmişlerdir.

Tüm Anadolu’nun İslam Türk Milletine kalıcı bir yurt olması, Batıanadolu ile İstanbul’u ve ilerisi olan Avrupa’nın da Fetih Kapılarını Açmak için, Anadolu Selçuklu Hakanlarının daveti üzerine önce Konya’ya geldikleri tahmin edilen, Ortaasya Bölgesi Türk Oğuz Boylarından olan ve adları Sefer, Baki, Abdi isimlerindeki 3 Türkmen Beyi obaları ile birlikte, önceden tesbit edilen yerleşim hedefi doğrultusunda, tahminen günümüzdeki Konya-Ketenli güzergahınına yakın bir yol izleyerek Hatunsaray, Deste, Nuzumla üzerinden veya yeni Seyşehir yolu üzerinden Mesudiye-Yanekin, Elvastepe cihetinden bu günkü Ketenli’ nin olduğu yöreye geldikleri ve böylece bir Türk köyü olarak Çalmandanın kurulduğu, yüzyılların tevatürü olarak söylenegelmektedir. Köyün o zamanki ilk kuruluş adı ne idi, nasıl tarihi bir gelişme izledi ve buna benzer bir çok sorunun karşılığı olabilecek yazılı bir belge henüz elde bulunmamakla beraber; yaşanmış olan tarihi olayların ve bunlarının kronolojik verilerinin ışığında; Çalmanda’ nın kuruluş tarihinin, Hz. Seyyid Harun Veli’nin yeni yapıp, imar ettiği Seydişehir’in kuruluşlarından yaklaşık 175-200 yıl kadar daha önce olduğu gibi belki yeni Beyşehir’in kuruluşu ile yakın olduğu tahmin edilebilir.

Zira; M:1071 Malazgirt savaşından 6-7 yıl gibi kısa bir süre sonra Konya ve yöresini fethederek burayı başkent yapan ilk Anadolu Selçuklu Hakanı Kutalmışoğlu Süleyman Bey ve ondan sonra devletin başına gelen ileri hedefli Hakanlar, İslam ve onun hizmetkarlığını en önemli hayat görevi edinen Türklerin; özellikle önce tüm Anadolu’nun, İstanbul’un ve daha ilerisi olan ülkelerin, insanlığın hakiki imana ermeleri ve buraların sahiplenilmesi amacı ile Buhara, Semerkant vb Harezm-Özbek ile Belh, Horasan vb bölgelerdeki Türk Boylarının aileleri ile birlikte Anadolu’ya gelmelerini ve buraları kalıcı yurt edinmeleri için davet etmelerinin sonucu olarak; çoğu o zamana kadar İslamlaşmış Oğuz ve diğer Türk Boylarının ortak ülküleri olan Kızılelma Birliği’ nin tesisi için, geleceğin fetihlerinin önemini bilen bir çok Türk Boyları akın akın kısa zamanda Anadolu Selçuklu Devleti bayrağı altında toplanarak büyük askeri ve siyasi bir güç
oluşturmuşlardır. Bu bilinçli ve devamlı göçlerin, askeri kuvvetlenmenin bir
so-nucu olarak, İstanbul’daki Doğu Roma İmparatorluğu, Türklerin Anadolu’ya
sahiplenmesini engellemek ve Anadolu Selçuklu Devletini yok etmek için
toparladığı 200.000 civarındaki ve o zamanın her türlü teknik imkanlarına sahip
olan kuvvetli Haçlı ordu-sunu, M: 1176 yılında, Denizli-İsparta arasında
bulunan ve dar bir boğaz halindeki Miryakafon mevkiinde (şimdiki  ), 40.000 kişilik imanlı ordusu ile Anadolu Selçuklu Hakanı 2.Kılınçarslan karşılar ve o koca ordunun çokluğuna güvenerek tedbirsizce geçit boğazına girmesinden sonra elindeki yılmaz cengaverlerin iman gayretleri ve akıllı savaş tedbirleri ile hem ön, arka ve hemde yan tepelerden topluca saldırıları ile kısa zamanda yenilgiye uğratarak barışa mecbur ederler ki; bu savaş Türklerin 105 yıl önceki Malazgirt savaşındaki Anadolu kilidinin açılmasının devamı olarak, artık tüm Anadolu topraklarının tamamen Türk’lerin Ana Yurdu olmasının bir teminatı olmuştur. İşte bu savaşta, tarihi söylenegelen önemli bir tevatür olarak, Anadolu Selçuklu Sultanı 2. Kılınçarslan, Miryakafon savaşı için Çalmanda’dan 200 asker istemiş ve o zaman için 1.000 kişinin üzerinde nüfusu olduğu varsayılan köyümüzden bu savaşa Hakan’ın istediği sayıda askerlerin katıldığı ve bunların bir çoğunun da şehit olduğu belirtilmektedir. Hz Hak Teala o savaşta şehit düşen ve gazi olan tüm iman erlerine ve atalarımıza rahmet eylesin İnşallah.             

Malazgirt ve Miryakafon savaşlarından sonra, artık Anadolu kapılarının tamamen Türklere ve Müslümanlara açılması üze-rine, Anadolu Selçuklu Devletinin Konya Merkezli olarak gelişmesi ve M:1230 lu yıllarda Belh’ten Konya’ya gelen Hz Mevlana ailesi, Hz Şemsi Tebrizi ve yine aynı tarihlerde Endülüs-İspanya’dan Konya’ya gelen Hz Muhiddini Arabi ile; M:1290 lı yıllarda Konya’ya ve buradan Hatunsaray, Çukurçimen üzerinden Küpe dağı eteklerine gelerek, M:1300 yıllarında Seydişehir’i kuran Hz Seyyid Harun Veli gibi; daha bir çok Hak Dostu olan Velilerin, Alperenlerin, Dervişlerin, Alimlerin, Sanatkarların, Kahramanların,
Beylerin, diğer tüm Anadolu bölgelerine bilinçli halde yayılıp, geldiklerı, ebedi bir vatan tuttukları şekilde; bizim bu yörelerimize gelen Türkmen beyleri atalarımızın da aileleri, yakınları ile birlikte ve en az buralara 2.500-3.500 km uzaklıktaki
doğdukları yurt-larından geri dönmemesine çıkarak, aylarca süren meşakkatli
yolculuklardan sonra gelmeleri bir tesadüf eseri olmayıp; bilakis manevi bir
işaret saiki ile olduğu kuvvetle tahmin edilebilinir. Bunlara ilave olarak: Bu
tür göç ve hicret konusunda Hz Rasulullah ASV Efendimizin Hendek savaşı zamanında verdiği Konstaniyye-İstanbul’un fethi müjdesi ve İslam’ın dünyanın her tarafına ya-yılması husundaki teşvikleri ile Kur’an’daki Türkler için izafe edilen bir ayetle, bu dine hizmet edecekleri haberlerininde ilahi bir neticesi olarak; İslam-Türk Kızıl Elma Hedefi ile Üç Hilalli Milli Gök Bayrağımızın ve Yeşil
Tevhit Sancağının bir arada, Doğu’dan Batı’ya ve Güney’den Kuzey’e doğru; fani
dünyayı değil, baki olan ukbayı yeğ tutan Serden Geçti ruhu ile hareket
etmelerinin burada en belirleyici gönüllü, bilinçli bir göç unsuru olduğu da
unutulmamalıdır           

Ülkemizin tüm diğer bölge ve yörelerinden olduğu gibi; bizim tüm Konya, Seydişehir-Beyşehir İlçeleri, kasabaları ile köy-lerinden ve tabii Ketenli-Çalmanda beldesinden de şimdiye kadar mutlaka ta Miryakafon savaşından sonra, Anadolu Selçuklu zamanında Bizanslılarla, Moğollarla ve Karamanoğlu Beyliği, Beyşehir Beyliği, Hamitoğulları Beyliği zamanlarında Bizanslılarla, kendi aralarındaki savaşlarda ve bilhassa yüzlerce yıllık Osmanlı Devleti dönemlerinde; Niğbolu, Ankara Savaşı, İstanbulun Fet-hi ve diğer tüm Osmanlı ile Avrupa ülkeleri, Kırım-Rus, Asya, Arabistan, Afrika Ülkelerinin fetihleri için yapılan tüm savaşlarda olmak üzere ve en son yüzyıl içindeki Yemen, 1. Cihan, Çanakkale ve istiklal
savaşları ile 1950 Kore, 1974 KıbrısSavaşları ve yurt içi, sınırdaki son terör
savaşlarında da beldemizden, yörelerimizden, yakınlarımızdan, hepimizin
atalarından sayısız bir çok şehitler verilmiş, gazilerimiz de olmuştur.
Hepsinin makamları ali, mekanları Cennet olsun.

“Çalma” ifadesi Türkçede bir tanıtım terimi, fiil veya bir işlev olarak çeşitli manalar içermekte olup, bunun bir manası da Patates demektir. Çalma tabiri patatesin kalitesini, büyüklüğünü, iç renk durumunu ve verimli-bereketli olması manasında “Çalma Patates” olarak sık sık halk ağzında söylendiği malumdur. Manda-mandalık tabiri ise; bir yerİ, bir konumu belirtir. İşte buna binaen, ilk yerleşim sırasında Elvas tepesinin civarındaki eski “Elmas Şehri” ile Klise vb anlamlı Hristiyan inancı kökenli çevresel yer adlarından ayırıcı bir mana ile ilk kuruluştan sonraki ilerleyen gelişme yıllarından itibaran buralarda yetişen ve bu yörenin toprağına uygun yumrulu ve ekonomik değerli bir temel gıda bitkisi olan patatesin, Türkçe orijinal adına uygun, birleşik bir adlandırma ile,“patates yeri; patates için uygun belde anlamlı” olarak;“Çalmanda”adının verildiği ifade edilmektedir. Yaklaşık 600-700 yıl süre bu ad ile anıldığı tahmin edilen Çalmanda isminin, ilerleyen zamanlar içinde bu yörede keten, kenevirin de ziraatinin yapılmasının uygun ve verimli olduğu gözlenerek, ağılıklı olarak keten bitkisi üretiminde yapılması ve patates ziraatının ekonomik verimliliği dikkate alınarak, bu havalideki ürün ekim tercihleride değişmiş ve Çalmanda adının günümüz
Türkçesine biraz soğuk kalan yapısıda nazarda tutularak olsa gerek, bu tarihi
orijinal kuruluş adı, 1969 yılında “Ketenli” olarak değiştirilmiştir       

Çalmanda hakkında bu gün erişilip, elde edilen resmi kayıtlı en eski kaynak M:1507 yılı Osmanlı dönemine ait olup; bu kayıda göre, 1507 yılında Çalmanda adı altında köyümüzde 107 hane ve 134 vergi mükellefi kişi bulunmakta olup, yaklaşık 749 kişi yaşamakta imiş. Köyümüzün 1524 yılı kayıtlarında; 98 hane, 129 vergi mükellefi kişi ve 686 kişinin yaşadığı; bundan 60 yıl sonraki 1584 yılı
kayıtlarında ise; vergi mükellefi olan kişi sayısının iki kat artarak 289’ a çıktığı yazılıdır. Bu rakamlar bize, o dönemde Çalmanda’da en az 1.000’in üzerinde kişinin yaşadığını göstermektedir..

Köyümüzde 1584 yılında “Hacı Fakihoğlu Abdulgaffâr Efendi”’nin bir Müderris (Yüksek Dereceli Din,Hukuk,Bilim Adamı-Bugün Konusundaki Bir Profesöre Eşdeğer) olarak görev yaptığı kayıtlı olduğu; bununla da, o yıllarda Çalmanda köyünde bu tür yüksek dereceli bir “İlim Müderris” in bulunması, yaşanmış tarihi içinde beldemizde ilme verilen önemi ve dağlık bir bölgedeki köy ve yerleşim yerlerinda dahi eğitime, kültüre verilen öneme binaen böyle merkezler oluştuğunu da göstermektedir.

Aynı, 1584 tarihli Osmanlı dönemi kayıtlarında, Çalmada köyünde Büyük Bir Camii ile Hasan Ağa Mescidi ve Hacı Veli, Yeni Mahalle, Hacı Selman, Bali Fakih vb adlarda altı mahalle, bir Ahi Segid Zaviyesi, bir Hamam da bulunmaktadır. Burada dikkat çekici olan husus; 1584 yıllarında Seydişehir yöresi köylerinden sadece Çalmanda köyünde bir Hamamın bulunması ve yine o dönem içinde sadece köyümüzde bir “Ahi Zaviyesi”nin bulunmasıdır ki, bu da beldemizin diğer komşu belde ve köylere göre hem büyüklük ve gelişmişlik açısından merkezi bir örnek teşkil etmesidir.

Zümrüt yeşillikler içine gömülmüş bir vadi ve vadinin dağları eteklerinde, ”Elmas Şehri-Elvastepe” antik kenti yakınlarında ve Eski Roma ve ondan daha öncesine ait kuruluş bulgularının da ortaya çıkmış olduğu beldemiz; yaklaşık 900 yıllık Müslüman-Türk asıllı kimlik geçmişi ile önceki ve sonraki tarihlerde bir çok muharebelere ve devlet, siyaset, yönetim, medeniyet, sanat, kültür, felaket, üzüntü, sevinç, yenilik vb değişimlere şahitlik etmiş bir mekan olarak kasabamız halkı esasen; hassas, vefalı, fedakar, candan, samimi bir sevgiyle, ufacık memnuniyetlerden bile hemen coşan, sıcak kanlı, aşık, narin gönüllü, yufka yürekli  Hz Allah, Kur’an, O’nun Resulü Hz Muhammed ASV’ın yolunda ve mevcut Milli, Devlet, Hukuk değerlerine bağlı olarak yaşayan ve gönlü hep iman barışı ile çırparak yaşamayı ve gelişmeyi hedef edinmiş bir toplum karekterini daima benimsemiştir.

Son Osmanlılar olarak ve onun ebed müddet bir devamı olan yeni Türkiye Cumhuriyetinin kuruşu dönemindeki Birlik ve İstiklal savaşlarının üzerinden 90-100 yıllık geçen zaman zarfında beldemiz Çalmanda-Ketenli, tarihi kökleri ve özüyle katkısız ve karışıksız Oğuz Boyu Türkü Ve İslam-Müslüman İman-İnancında olan hemşehrilerimizin; araştırıcı, müteşebbis, geleceğe yönelik ilerlemeci ruhlu, akıllı, çalışkan ve özverili, vefakar, yardımsever; tarihe, ilime, kültüre, müsbet gelişmelere değer verici insani değerleri ile kısa sürede çevresi beldelere oranla daha hızlı gelişen bir yerleşim merkezi haline gelir ve bunun bir doğal sonucu olarak ta 1969 yılına kadar “Çalmanda” ismiyle anılan köyümüz; 06 Şubat 1969’da belediyelik kasaba olmuş ve adı da “Ketenli” olarak değiştirilmiştir. Beldemiz bu tarihten sonra artık kendi kendini yönetebilen ve çevresindeki yakın köylere de mer-kezi nitelikli bir Belediye-Kasaba olmaya hak kazanırken, aynı zamanda beldemizin halkı bu “Ketenli” adıyla kendilerin de yeni bir kimlik kazanmış olmalarının gereği ve bilincinde olarak; bilhassa genç nesil üzerinde ve kendine bağlı çevre için geleceğe yönelik pozitif etkiler oluşturması gayretiyle hareket etmeye başlamış ve bu durum olgun-yaşlı, bilgili belde halkı büyüklerinin ileriye olan ümitvar bakış açıları ve gelecek beklentilerinin daha da güvenli olarak artmasına vesile olmuştur. Ketenli beldesi ve belediyesi olarak halen son yapılan tespitlere göre 3.730 civarın bir nüfusa sahip olan Ketenli
kasabasında, 5 mahalle muhtarlığı bulunması yanında; 10 adet cami-mescit, 1
ilköğretim okulu, 1 sağlık ocağı, 1 ziraat teknisyenliği, 1 kuran kursu ile
beldemizin gıda, giyim ve zirai vb ihtiyaçlarını karşılayan orta dereceli
ticarethaneler ve işyerleri de bulunmaktadır.

Daha önceleri olduğu üzere, günümüzün Ketenli halkı, ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlamakta birlikte, yeni modern metotlarla daha gelişkin büyükbaş ve küçükbaş hayvan yetiştiriciliğine de yönelirken, bazı ileri görüşlü
hemşehrile-rimiz ise kendi aralarında veya dışarıdan olan sermayesi güçlü,
güvenli kişi ve kuruluşlarla önemli sanayi alanlarında üretim, ti-caret,
finans, inşaat vb farklı iş alanlarında işbirliklerine giderek daha hacimli
faaliyetlerede yönelmişlerdir.

Çalmanda-Ketenli’nin önemli yayla ve meralarının geniş, bol oluşlar, bilhassa hayvancılığın gelişmesinde olumlu bir etken olmuş ve orman sahalarının geniş olmasıyla, beldemiz bu çevre özellikleriyle bir orman kasabası kimliğinede kavuşmuştur. Ketenli bu gün için, gerçekte olması gereken kendi kimliğinden uzak, ama dünyaya daha yakın bir yer olarak algılansa da; artık günümüzün bütün doğa sporlarının; örnek olarak tracking, atıcılık, binicilik, yüzme, kayak, rafting, planor, göl jet ski, balık tutma, dağcılık, kara avı vb. tüm bireysel ve takım halinde bölgesel, milli ve uluslar arası organizasyonlar olarak, insan sağlığına ve aklına uygun spor etkinliklerine, dinlenme-tatil imkanlarına sahip bir belde kimliği ile, bir kısım bozkır görünüm ile yeşilin birlikte yaşandığı, deniz
yerine göllü-barajlı bölgeler oluşturulmak sureti ile bu yöreyi tercih
edenlerin o gölden o göle, o spordan  bu spor etkinliklerine heyecanla koştuğu ve
özellikle iç anadolu ile akdeniz bölgesinin geçiş iklimi ortamına uygun olarak
rakımı  Erzurumdan da yüksek olan; kışları soğuk yazları serin yayla havalı bölgenin kendine has coğrafyası ile, psikolojik bakımdan etkili olduğu, samimi insanlarla dolu ve daha çok yerleşik yörüklerden çoğalmış halk bireylerinin, yöreye özgü meşhur doğal bitki ve diğer gıda kaynak-ları olan patates, buğday, hayvancılık, et, süt, peynir ile bihassa tarihi bir şöhreti olan “Çalmanda Tereyağı”, bal ve harikulade soğuk, sağlıklı içme, kullanma sularıyla birlikte, ünlü definecilerin tarihin derinliklerine kazma vurdukları önemli tarihi bir yerleşim bölgesi vasfı yanında, nostaljik hatıralara açık imkanları ile hayatında daima farklı etkinlikler yaşamak isteyenlerin arayıpta bulamadığı nadir yurt köşelerinden de biridir...

Belde topraklarının bilhassa patates ve keten-kenevir ile buğday, arpa, yulaf, termiye, kuru fasulye, nohut vb gıdaların   üretimi ile kabak, biber, patlıcan, hıyar, domates, fasulye vb klasik sebzeler ile elma, armut, erik, kaysı, alıç, iğde vb meyvelerin yetiştiriciliğine de uygunluğuna paralel olarak, kurulan ve ağırlıkla patates ve buğday ürününe bağımlı olan nişasta üretimi fabri-kası da belli bir dönem içinde Ketenli halkı için önemli bir geçim kaynağı olmuştur.

Eğitime önem veren Ketenli kasabası bir çok alanda öğretim-eğitim elemanı olarak öğretim üyesi, öğretmen, hukukçu ha-kim, avukat, tıp doktoru, ilahiyatçı-hafız, hoca efendiler ile çeşitli teknik alanlarda makine, ziraat, tekstil, elektrik-elektronik, bilgi-sayar-iletişim, fizik, kimya, endüstri ve çevre mühendisleri ile ekonomist, mali müşavir, polis, asker ve sanatkar, yazar-edebiyatçı vb yetkin kişiler yanında, yurt içi ve dışında büyük hacimli iş yapan iş adamları, halkla ilişkiler uzmanları ve devlet kademelerinde önemli görevleri olan kişiler de yetiştirmiş olup; bugün bunların her biri sektörlerinde Türkiye’nin önde gelen firmaları arasında, önemli markalara sahip kişiler yetiştirmiş olan Çalmanda-Ketenli Kasabası, bağrından çıkmış tüm bu başarılı birey evladı hem- şehrileri ile kıvanç duymakta ve haklı olarak övünmektedir.

Çalmanda-Ketenli Beldesinin tarihi gelişimi ve kültür yaşamı içinde bir çok tanınmış alim, fazıl, olgun kişiler yetişmiş olduğu bilinmektedir. Bunlardan başta bilhassa tevatüren söylenegelen ve bundan 200-250 yıl öncesi yaşadığı tahmin edilen Köyün Merkez Cami’inde yıllarca imamlık yaptığı belirtilen Sofu İbrahim Efendi (Bu günkü Sofular Sülalesinin büyük dedeleri olsa gerek; ki aşağı bölümlerde kendisi ile ilgili anlatılan menkıbelerde örnek yaşamından bazı örneklerde verilmiştir.) ve devrin- de yaşadığı tam ihlaslı tasavvufi örnek hayat şekli ile iftihar vesilesi olan,beldenin batı kısmından girişte büyük mezarlıkların baş kısmının karşısın- da, karşı sağ taraftaki üçgen şekilde çevrili Tek Kabir’in bu büyük zata ait olduğu söylenmektedir.

Bundan başka Molla Mehmet Oğlu Molla Celil Efendi Hoca (1842-1927) ile onun kardeşi Molla Ahmet Hoca ve bunlardan Molla Celil Hocanın Büyük oğlu Osman Gülbahar-Osman Efendi Hoca (1875-1946) ile Molla Ahmet efendinin oğlu Hacı Abdul-lah Enginar-Kara Hafız Hoca Efendi (1880-1964), yakın tarih içinde bilinen dini-manevi ilim sahibi önemli kişilerden olup, Osman Efendi ve Hafız Abdullah efendilerin uzun yıllar İstanbul da kalıp tahsil görmeleri ve fıkıh alanında yaşadıkları tarihi dönemler içinde Seydişehir dahil, o yörenin tüm beldeleri, köyleri ve bireyleri üzerindeki etkileri fazla olmuş ve bu zatlara olan hayranlık  ile hayırla yadediliş halen devam edegelmektedir. Mekanları Ali CENNET VE Cemal olsun İnşallah.halen ve ilmi saygınlığı olan Karahafız Abdullah Hoca Efendi (Hafız Hoca) dır. (M:1880-1964)                                                    
                                       

Hacı Abdullah Enginar, Seydişehir’in Çalmanda (Ketenli) köyünde doğmuştur. Babası, Molla Mehmet oğullarından Molla Ahmet, annesi Şerife Hanım’dır. İlk tahsilini babası Molla Ahmet ve amcası Molla Celil’den tahsil eden Abdullah Efendi, küçük yaşta hâfız olmuş, çevre şehir ve köylerde Karahâfız lakabıyla tanınmıştır. İlmi ve bilgisini artırmak amacıyla İstanbul’a gitmiş, orada kalarak medreselerde ilim tahsil edip, ilim yayma ve insanlara-çevresine ilim yayma konusun-da resmi icâzet-diploma da almıştır. Zamanının Diyanet Başkanı tarafından kendisine Müftü olması için yapılan teklifleri redde-derek,kendi köyü Çalmanda da hayatını devam ettirmeyi tercih etmiştir. Çalmanda köyündeki Büyük Camii’de uzun süre imamlık yapmış; Çat, Dikilitaş, Nuzumla ve Yanekin gibi çevre köylerden gelen birçok öğrencinin hafız ve din adamı olmasında büyük emeği geçmiştir. Dinive fıkhi konularında çevre köylerinde ve beldelerinde içindenden çıkılamaz görülen bir mesele oldu-ğunda, O’nun bilgisine başvurulan tek bilge din âlimidir. O’na başvurulmadan Seydişehir Müftülüğüne gidildiğinde “Karahafız gibi biri varken buraya gelmenize gerek yok. O sizin probleminizi bizden daha iyi çözer” denildiği rivayet edilir. Çalmanda köyü ve diğer çevre köylerin halkı tarafından da çok sevilen ve sayılan aydın bir din âlimi olan Hacı Abdullah Enginar, 24.10.1964 tarihinde Çalmanda köyünde vefat etmiş ve cenazesi, büyük bir köy ve çevre beldeler halkı kitlesinin katılımlarıyla köy kabristanının alt doğu kısmında yola yakın bir noktaya gömülmüştür. Kara Hafız Abdullah Hoca Efendi” nin sesi güzel, yumuşak; okuyuşu İstanbul makamında olup; çok etkili, düzgün vaaz ve anlatımı ile çok vakarlı bir tavrı vardı.

Kara Hafızdan bir dönem önce yaşamış ve büyük emmisi olan ve O’nu ve kendi oğlu Osman Efendi’yi İstanbul’a tahsile gönderen Molla Celil Hoca Efendi, Çalmanda’nın en köklü ve güzel ses, kıraat ehli Molla Mehmetler Sülalesinden olup; kendisi hem Kur’an ve Şeriat-Din İlimlerinde yetişkin selahiyet sahibi olduğunu, küçük oğlu Molla Mehmet Gülbahar (1882-1977) dedem yani annemin
babası tarafından bize anlatılmıştır.

Büyük Molla Celil dedem, torunu olan annem Gülsüm hanıma, çocukluk dönemi olan 1918-23 yılları arasında, elini öpüp kendisini severken hislenir ve “–Ah yere batasıcalar, ben onları görmeyeceğim, ama, sen-siz göreceksiniz”, der, ağlamaya baş-larmış. Annem de, “-“”Dede bizler neyi göreceğiz acaba” diye sakalını severken, O; “-Kızım bir gün gelecek dünyanın öteki ucun da eşek anıracak ve onu görmeyen bu taraftakiler onun sesini duyacak ve siz kapıları, pencereleri tamamen kapatıp, kimseye açmasanız da, tek gözlü Deccal yine de içeriye girecek ve siz ondan dünyayı seyredeceksiniz”, der, tekrar ağlarmış. Rahmetli annemler de buna gülerek, “-Hiç öyle olur mu dede” derler çocukça gülerlermiş. Ne zaman, ki 1940-50 yıllarında radyo ve 1970-80 li yıllarda da evlere televizyonlar girdikten ve uzaklarda, dünyada olup-biten her şey bunlardan yayınlanmaya başlayınca, rahmetli annem Gülsüm hanım hemen ağlamaya
başlar ve İşte dedem Molla Celil’in dediklerinin ortaya çıktığı günler geldi,
kıyamet yaklaştı derdi.                                            

Molla Celil Efendi, aynı zamanda 1869-1903 tarihleri arası zamanlarda Osmanlı’nın bütün bölgelerinde ve bilhassa Pa-dişah 2. Abdülhamit’in üzerinde büyük manevi etkisi olan Nakşibendi Tarikinin o zamandaki en yetkili Mürşidi olan ve Çavuş’ta medfun bulunan Hz. Muhammed Kutsi-Memiş Efendi KS’ nin(1782 -1853) talebesi ve manevi varisi olan Seydişehirli Hz. Hacı Abdullah KS Efendi (1806-1903) ‘nin derviş talebelerinden olup, Hz Hacı Abdullah Efendi O’nun daveti üzerine, başlarında büyük kallavi uzun kavuklu sarıkla, başları daima öne-yere bakan talebeleri ile Çalmanda’ya geldiği ve köyün batısındaki büyük mezarlık tarafından girişte sağ tarafta tek başına kabri bulunan Sofu-Molla
İbrahim Efendi hakkında, “ Burada Manevi Kemale Ermiş Ve Hak Katında İnsan Olarak Dünyadan Geçmiş Bir Kişi” diye ruhuna Fatiha okuduğu da belirtilir. 

Sofu İbrahim Efendi hakkında: Köyün imamlığını yaptığı ve kendisi ne zaman, nerede, uzak-yakın tarla ve ne işte olursa olsun, mutlaka beş vaktin hepsinde cemaatten önce camide hazır bulunduğu gibi; yaz başlarında köylümüzün topluca ot biçtik-leri zamanda, öğleye yakın, kuru sıcak bir günde, kuru-yan ot destelerinin-burmalarının, bir sebeple ateş alması ve hepsinin tamamen yanıp-kül olmasına ramak kala, orada bulunanları akıllarına hemen yakında tarlasında çalışmakta olan Sofu İbrahim Hoca Efendiye durumu haber verirler ve o da bunun üzerine acele abdestini tazeleyip, iki rekat namazın edası ardından, yüzünü kıbleye dönerek; mahzun bir şekilde ve bütün samimiyeti ile ellerini Hak
Teala’ya açıp, içli bir halde gözyaşları içinde yalvararak: “Bizlerin, Bu Ümmeti Muhammed Kullarının Şimdiye Kadar Bilerek, Bilmeyerek Yaptıkları Hatalarını, Kusurlarını Affeyle; Burada Bulunanların Malları-nın Senin İhsanın Olan Bir Yıllık Kışlık Yemlerini, Yiyeceklerini Ve Çektikleri Emeklerini; Peygamberimiz, Biricik Habibin Hz. Ra-sulullah Muhammed ASV Efendimizin Yüzü Suyu Hürmeti İçin Zayi Ettirme; Bu Yanan Ateşi Lutfu Kere-minle Söndür, Ya Rabbi; Çünkü Sen Her Şeye Kadirsin Ve Kullarının Her Hallerini Bilici, Yapılan Duaları Hakkıyla İşiticisin !”, manasındaki yalva-rışının akabinde, çok geçmeden, gökte rahmet bulutlarının belirmesi ile yarı güneşli havada kuvvetli bir yağ-mur yağmaya başlayarak, kısa zamanda köylünün otları tamamen yanıp, heba olmaktan kurtulur. Buna Mümasil olarak, aynı zatın: Tarlasında ve evin de kullandığı bazı aletleri devamlı olarak ikişer adet bulundurur ve köylü komşu, ihtiyaçlı biri kendisinde olmayan bunlardan ö-dünç  kullanmak üzere Hoca İbrahim Efendiden
istedikleri zaman, o bunun bir tanesini onlara verir ve geti-rince de ayrı bir yere koyarak, başka isteyen olursa da yine o takımı gelenlere verirmiş; amma diğer takımı kimselere vermez ve yalnız kendisi kulla-narak, bunu hanımına da tembih edermiş. Mesela: Bu konuda dikkate değer örnek davranışlarından bir anekdot olarak: Sofu İbrahim Hocanın Evinde devamlı 2 adet sabanı, 2 adet sürgüsü ve 2 adette düveni olduğu ve ihtiyaç için gelen-lere bunların belli olan birini verir, diğerini de yalnız kendisi kullanırmış. Böyle hareket şekli ile komşularına aralarında iyilik ya-pıp, yardım edeyim derken, o kişilerin toprak,tane vb hukuklarının kendi-sine geçmesinden sakınmış olduğu belirtilir. Ne
güzel bir temkinli düşünce, ne büyük hukuka riayet erdemi ve işte Kamil İnsan olgunluğuna bir misal değil mi? Hak kendisine ve o yolda gidenlere rahmet etsin ve bizleri de o yolda anlayış, ifan, yaşama örneği eylesin inşallah. 
Molla Celil Hocanın büyük oğlu Osman Efendi (Osman Gülbahar) Kara Hafız Abdullah Enginar Hoca Efendinin amca oğlu ve büyüğü olup, 10 yıldan fazla (iki ayrı seferde) uzun yıllar İstanbul da hafızlık, dini ilimler üzerinde yüksek tahsil yapmış, diploma ve icazet almış, sesi çok güzel, gür, yanık, tesirli olduğu gibi; bazen o zamanki adı ile Hamamüstü-Merkez Camisinden okuduğu yatsı ve sabah ezanlarının, ta Yanekin, Nuzumla ve Çat’tan duyulduğu ve oradaki halkın “İşte yine Osman Efendi Ezan Okuyor” dediklerini, küçük kardeşi “Molla Mehmet” dedem bize anlatır ve çok hislenirdi. Hepsinin mekanları Cennet olsun.
Ayrıca, Dini-Şerii, Kur’ani ilmihal konularında, Acarlar sülalesinin dedeleri ve istiklal gazisi olan “Burhan Hoca” da (Bir ayağını savaşta kaybetmiş) çok yetişkin, söz, usul bilir ve hatta Menemen Vakası’nın geri planındaki sözde, sahte ilim sahiplerini ayık-lama hareketinde, Türkiye nin her yerinden olduğu gibi, o tek ayaklı gaziyi de İsmet İnönü Ankara ya çağırır. Fakat çok bilgili, temkinli ve karşısındakinin durumuna göre keskin zekalı davranışları ile, kendisini suçlayıcı ve güç durumda bırakabilecek çet-refilli sorulara karşı yerinde uygun hazır cevaplar vererek, olgun hikmetli davranışlarına karşı İnönü kendisine; Üzüm helal, ama şarap neye haram olsun diye bir soru yöneltir. Burhan dede buna karşı kendisine; Size hanımınız helal, ama kızınız neye haram acaba? Diye, çekincesiz ve emin bir karşılık verince, İsmet İnönü güç durumda kalıp, şaşırır ve kendisinin bu cevabını da takdir ederek“ Hocam bizim hareketimiz senin gibilere karşı değildir, cahilleredir, hadi var git memleketine” deyip, geriye gönderir. Malum o zaman epeyi sayıda, çok temiz niyetli din alimlerimiz kimseye karşı, hele kesinlikle Cumhuriyete karşı olmayıp, bilakis onu bir İslam Rejimi olarak görerek, benimseyip, sevinen ve o zamanlarda yaşanan uzun savaşlar nedeni ile sayıları da oldukça azalan böyle yetişkin kişiler, bazı yabancı mihrakların o günün siyasilerini etkileyerek, ani bir karar aldırmaları ile düzmece bir suikastla, siyasi konularla hiç ilgileri olmayan ve halkın değer verip, saygı duyduğu, sözüne güvendiği yetişkin din ve ilim adamı kişileri; birlikte savaşılan halka karşı
gözdağı vermek bahanesi ile yapılan sorgulamalarla başlarını vererek şehit edilmişlerdir.
Bütün bu yaşanan ve artık ileri-geri beyhude tartışmalar ve ikiliklere sebep olma yerine, değerlendirilmesi Hak’ka ait olan bu yaşanmış olayların sonuçlarını gelecek tarihin sayfalarına bırakmak daha yerinde olacaktır. Ama tarihin tekrar etmemesi için bizlerin bundan sonraki süreç içinde mikro planda kendi doğum-yaşam beldemiz halkı hemşehrilerimizin geleceği için Ketenlinin; makro planda ise, ülkemiz-milletimiz ve tüm insanlığa faydalı olacak işlere, yapıcı etkinliklere ön ayak,destek olmak gerektiğidir. 

(Bu yazı alıntıdır)

5 yorum:

  1. çalmanda oğuz'un hangi boyundan,biraz daha geniş araştırma yapılmalı..

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Vampires Of The Dark World - Vampires Of The Dark World
    I want to play some video game with vampires, and then there youtube to mp3 convert is the vampie. For this Vampie, we have an extra version of the game in the box that

    YanıtlaSil
  4. Harrah's Casino & Hotel in Chester, PA - Mapyro
    Find parking costs, opening hours and 천안 출장마사지 a parking 김해 출장마사지 map of Harrah's 양주 출장샵 Casino & Hotel in Chester, 여수 출장샵 PA. 구리 출장안마 Address: 219 Highway 315, Chester PA 15013.

    YanıtlaSil